27 Aralık 2018 Perşembe

telaş



Bir şiir yazma telaşına düştüm şimdilerde. Eskiden, çok eskiden kalma bir şiire benzettim seni önce.Anlamını bildiğim kelimelerinde sevindiğim, bilmediklerimde koşup sözlüğü karıştırdığım bir şiir.Çok güzel anlatmak istedim bir kadını herkese, her şeye, doğaya, canlı tüm varlıklara. 

Ne yaptıysam kelimelerin bazı anlamlara gelmediği gerçeğini değiştiremedim. Oğuz Abim gibi…

Şiiri hızlıca bitirme telaşına düştüm sonra. İplemez oldum redifi, kafiyeyi, hüsni talili. Bilirsin pek sevmem de bekletmeyi. Zaten sende bu yüzden bekletmedin mi beni?

Sahi çıkıp da bir gün der misin, inşallah çok bekletmedim seni?

24 Aralık 2018 Pazartesi

bazı paralellikler


Paralel evrende yolunda gitmeyen şeyler var ve sahi senin bu denli ince bir detaydan haberin var mı?

21 Aralık 2018 Cuma

ŞARKI AİDİYETİ



Müjdat abi; kemikli ve oturmuş bir yüzü olan soluk benizli bir abimizdi. Yüzüne ve gözlerindeki esrarlı havaya bakan herkes ‘bu adam derin şeyler yaşamış’ diyebilirdi. Tipi buna çok müsaitti. Biz de mahallenin gençleri olarak genellikle bu intibadan dolayı dinlerdik anlattıklarını, verdiği öğütleri. Hep bir hayranlığımız vardı Müjdat abiye.
Kadınları, size şarkılarda kendilerini hatırlatacak kadar sevmeyin derdi hep. Çıkıp da bir tanemiz bile ‘sevelim be abi, sevmekten ne zarar gelir’ diyemezdik. Hem zaten bu cümleyi Müjdat abiye kuracak olsak ‘bi siktir git, almayayım şimdi seni ayağımın altına’ derdi. Ağzı da çok bozuktu.
Sonra seni tanıdım. Zamanla… başta sadece bakışıyorduk. Hayatıma o ana kadar hiçbir kadın girmediğinden dolayı utanıyor, sıkılıyordum. Ama gözlerindeki o tarifi imkansız hüzün başımı döndürüyordu. Seni her gördüğümde içimde değişik bir şeylerin var olduğunu hissediyordum. Şu an anlıyorum ki zamanında bir kalbim varmış. Onu hissediyormuşum.
Senin yanındayken Müjdat abiyi tabiri caizse siktir etmiştim. Aklımın ucundan geçmiyordu, yıllarca efsanelerini dinlediğim, onlarca öğüt aldığım adam. Birlikte sinemaya gidiyor, anı olsun diye yüzlerce şarkı ezberlemek için kıçımızı yırtıyorduk.

Ne oldu?
Çok güzel bir sorudur bu.

Ne oldu?
O gece Müjdat abi sordu bana bunu. Yanımda artık ağzına kadar dolmuş olan küllük ve radyoda en sevdiğin şarkı çalarken… ağzımı açamadım.
‘’Senin ağzın bozuktur abi, istek parça olarak bir ağız dolusu küfür istiyorum senden.’’ 

16 Aralık 2018 Pazar

Aysel Hanım Başımdan Gider Misiniz?


Aysel git başımdan artık, ben bu dünyadan değilim. Ben yeraltındanım. Sense denizle gökyüzünün birleştiği noktadansın.
Attila abim çok güzel sevebilir seni. Bense ne sevgi ne aşk bilirim. O şiirlerin adamıdır, çok güzel şiirler yazar sana. Ben kalem tutmayı bilmiyorum.
Lütfen gider misin, deli oluyorum. Şarkılar söylüyorsun, hoşuma gidiyor. Aşkın tariflerine uygun tepkiler veriyorum. Sana güzel sözler söyleyebilmek için onlarca kitap okuyasım geliyor, Oğuz abim gibi. Ama aramızda kalsın, en son ilkokulda atik ali'yi okudum.
Aslında sevemem ben. Sevgi nedir de bilmiyorum zaten. 
Elim ayağıma dolanıyor Aysel, yardım et bana. Tökezliyorum.
Freud abim sevgiyi, aşkı, ihtirası libidoya bağlarmış zamanında, Camus abim de hemen, ‘bulaşıcı bir hastalık’tır o dermiş. Bense o kelimenin yanından bile geçemiyorum yirmibirinciyüzyılda.
Aysel kibar bir insan olamıyorum artık, ne olur defol git, ölüyorum galiba.

15 Aralık 2018 Cumartesi

ansızın


Bir gece ansızın gideceğim
Hislerim kalacak, sevdam kalcak, düşünüpte söyleyemediğim her şey burada kalacak
Ama ben gideceğim.
Sonsuz bir uçurum misali, rüzgar misali, yağmur misali…
Kimse anlamayacak ne olup bittiğini, sende anlamayacaksın
Hatta sen, anlayamayacaksın!

14 Aralık 2018 Cuma

BİR MİTOMANIN GÜNLÜĞÜ-1


Hüzünlü filmler izlerdi. Romantik filmlere bayılırdı. Kendini hep o hikayelerdeki erkek karakterlere benzetirdi. Günlük yaşamına uyarlar, hep onlar gibi davranırdı Emrah abi.
Güzel kitaplar okur, bazen ağlamak için kendini zorlardı. ‘Postmoderni, geçmiş ve gelecek zaman arasında değişik bağlantılar kurmayı çok seviyorum, şimdiki zamanı asla yaşayamıyorum’ derdi çoğu zaman.
Emrah abi çok sevilirdi. En çok da anlattığı hikayeler… okuduğu hikayelerdeki karakterleri öyle uyarlardı ki kendi hayatına ve o kadar inanırdı ki o anı yaşadığına, her ne kadar ‘sıkma be Emrah abi’ desek de içimizden, heyecanla dinlerdik onu.
İnsanın gitmesi gerektiği, ait olduğu  bir yer vardır ya hani, ya da öyle bir yerin olduğuna inanır ya insan, işte Emrah abi ‘ben hiçbir yere ait değilim be kardeşim’ derdi sürekli. Ama bize hiçbir zaman öğüt  vermezdi.
Emrah abiyi bir eylül akşamı benim evin yakınında daha önce sürekli önünden geçtiğim ama asla dikkatimi çekmeyen bir mezarlığın başında hüngür hüngür ağlarken buldum. Kim bu abi? Neden ağlıyosun? Noldu? gibi bir sürü soru cümlesi dizerken bir anda bana dönüp, ‘bu insanların ait olduğu yer burası değil kardeşim, bu insanların ait olduğu yer burası asla değil’ dedi ve bir anda kalkıp yavaş yavaş sahile doğru ilerlemeye başladı, ben de arkasından gidişini güzelce izledim. Ve bir daha Emrah abiyi ne mahallede ne de şehrin herhangi bir yerinde gördüm.
Şimdi yirmili yaşlarımın sonunda çok güzel geçirdiğim ömrümü düşünürken kendimi Emrah abinin yıllar önce hüngür hüngür ağladığı o mezarlığın başında buldum.
Ben nereye aitim abi?

13 Aralık 2018 Perşembe

o an


       Yağmurun altında ıslanmış kirpiklerinin arasından, beni hala etkilemeye devam eden parlaklığıyla ve siyahlığın en üst düzey ihtişamıyla karşı karşıya kaldığım gözlerinizin içinde kendimi görmek istiyorum. O, kelimelerle anlatılamayacak kadar füsünkar gözlerinizi istiyorum hanımefendi. Bu çektiğim ıstırap için onları bana bağışlayın. Artık gözlerimiz birbiriyle tanışsın, kaçırmayın onları benden…